8 Kasım 2010 Pazartesi

New York City



Yaz aylarında bulunursanız eğer New York'ta..O zaman anlarsınız bunaltıcı nemin ne olduğunu :) Özellike JFK Havaalanından çıkışı yaptığınız anda inanılmaz bir basınç ve terleme sarar sizi. Bir yandan caddenin dumanlı kokusu bir yanda korna sesleri. Evet, İstanbul'a benzetmeye başlıyorsunuz işte bu andan itibaren New York City'i. İstanbul'un ayrı bir heybeti var elbet. Ama NY 'un kendine has bir çok güzelliği insanı büyülüyor.
Times Square' da gece ve gündüz her zaman kalabalık. Mega reklamlar, ışıklar,müzik ve arabalar bir araya gelince gerçekten zamanın akşam 21.00 dan sonra durduğunu düşünüyorsunuz. Çünkü meydan hiç boşalmıyor. Öğlen 10.00-11.00 arası biraz nüfus azalıyor ama yinede kalabalığı fark ediyor insan.
Sabah Chelsea Spot Hostel'e girişimizi yaptıktan sonra ilk durağımız Empire State Building oluyor. Bu görkemli manzaranın bedeli 20$. 320 metreden aşağıyı izlemek gerçekten paha biçilemez. Zaten günün hangi saatinde giderseniz gidin muhakkak 30-35 dakikalık bir kuyruğun ardından giriş yapıyorsunuz. Manzaranın izleneceği katta 75 cent karşılığında kullanılabilen dürbünler mevcuttur. Ayrıca herkes en iyi açıyı yakalamak için devam yer değiştirerek fotoğraf çekmektedir. Yükseklik korkusu olanlara tavsiye etmeyeceğim bir ziyaret olacak ama ölmeden önce fırsatı olan her insanın görmesi gereken bir olay olduğu kesin.
Ardından 5 th Avenue geliyor. Dünyanın en prestijli markaların bulunduğu caddede aradığınız her şeyi bulabilmeniz mümkün. Blvgari,Yves Saint Laurent, Cartier, Apple, vs.. Bunlardan mı ibaret ? tabii ki hayır. Bunlar en lüks markalara sadece bir kaç örnek. 2008 yılında Armani belkide en büyük mağazalarından birini buraya açtı. Ama bunlar dışında biraz daha normal fiyatlı ürünlerin satıldığı markaları da bulmak mümkün.
5 th Avenue'dan Central Park'a geçerken bir anda insan neye uğradığını şaşırıyor. Takım elbiseli şık giyinimli insanlardan geriye; güneşlenen, köpeğini gezdiren, koşuya çıkan ve çimlerde uyuyan evsizlere kadar her türlü tiple karşılaşmanız mümkün. Şehrin göbeğinde, gökdelenlerin arasında bir doğa harikası izi bırakan Central Park belkide New York'un insanlar için kafa dinlemeye geldikleri tek yer. Huzur ve temiz hava azıcık uzaklıktaki kargaşadan sizi rahatlıkla alıkoyuyor.
Bu kadar yer anlatılınca Özgürlük Heykeli unutulur mu ? Buranın çok ayrı bir heybeti var. İnsan gemiyle yanına yaklaşırken zaten ürkmeye başlıyor. Erken saatlerde gemilerin kalktığı limana gitmek en mantıklısı olsa gerek. Çünkü 1-1.5 saatlik bir sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz gecikirseniz. Ama her anı, her fotoğrafı ve her adımıyla buna değer. Yukarıya çıkınca herkes kendisinden bir hatıra bırakmaya başlıyor tabi ki :) 1992 de Yiğithan yazan bir yazıyı bulmanın imkansızlığını geç olmadan fark ettim ve ''2008 Yiğithan was here'' yazısını büyük harflerle yazdım. En azından tepki çekmemek için çaktırmadım ama etrafımdaki yaşlı çift bana sırıtarak bakıyordu. Buradan geri dönüşümüz yine kalabalık gemi yolculuğuyla son buldu.
Aslında New York'un gezilebilecek her yerini gezdim. Harlem, Brooklyn, Manhattan vs. vs.. Fakat size en içten şekilde söylemeliyim ki, burası anlatılmaz yaşanır..1992-2008 arasında 16 sene olmasına rağmen insan yürüdüğü caddeleri bir bir hatırlıyor. China Town'u anlatmadım ve birkaç yeri daha atladım..Ama izlenimlerimden arta kalan bütün şehirleri sizinle paylaşmaya devam edeceğim..
Şimdilik görüşmek üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder